Mustafa Kemal Atatürk, hayatının çoğunu cephelerde geçirmiştir ve hayata gözlerini yumana kadar savaşmaya devam etmiştir. Silahlı çatışmaların sona ermesiyle daha büyük bir savaş içine girmiş ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletini, hep ileriye götürmek için cahillikle, yoklukla, yoksullukla savaşmaya başlamıştır. Atatürk’ün fotoğrafları sayesinde onun hayatına biraz daha dahil olabiliyor, biraz daha tanıyabiliyoruz. Her ne kadar atamızı bizzat tanıyamamak üzücü olsa da fotoğrafları, hikayeleri ve bize bıraktıkları sayesinde onu her zaman yanımızda hissediyoruz.
Atatürk Fotoğrafları ile Hikayeleri
Mustafa Kemal Paşa’nın 1922 yılında ilk defa gülümseyen fotoğrafının çekilmesi;
Mustafa Kemal Paşa 13-23 Haziran 1922 tarihinde Yunan işgal kuvvetlerine yapılacak harekata hazırlık için Kocaeli bölgesine geldi.
Ziyareti sırasında beraberinde bir çok gazeteci bulunuyordu. Paşa’nın yaptığı açıklamaları gazeteciler not alıyor, teftiş sırasında fotoğraflar çekiliyordu. Paşa’nın fotoğraflarını çeken Tıbbiye öğrencisi, Muhterem Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın gazetelerde yayımlanan fotoğraflarının sert ifadelerle çekildiğini düşünüyordu. Oysa Mustafa Kemal Paşa güler yüzlü, neşeli bir mizaca sahipti. Gülümseyen bir fotoğrafı gazetelerde hiç yayınlanmamıştı.
Mustafa Kemal Paşa teftişe ara verdiği sırada Muhterem Bey ‘‘Paşam fotoğrafınızı çekmeme izin verir misiniz?’’ dedi. Mustafa Kemal Paşa da, ‘’Buyurun çekin’’ dedi. Muhterem Bey daha sonra,“Paşam bütün fotoğraflarınızda sert ifadelerle poz veriyorsunuz. Sizden rica etsem bu fotoğrafta gülümseyebilir misiniz?’’ diye sordu. Paşanın beraberinde bulunanlar genç tıbbiyelinin teklifini münasebetsizlik olarak gördüler. Bir anda buz gibi bir hava esti. Herkes Mustafa Kemal Paşa’ya bakıyor ve bu ciddi olmayan teklife nasıl yanıt vereceğini merak ediyordu. Bu teklif, Paşa’nın çok hoşuna gitmişti.
Mustafa Kemal Paşa gülümseyerek, ‘‘Çocuk doğru söylüyor. Tıbbiyeli bu gencimizin arzusunu yerine getirelim.’‘ dedi. Ama bir şartı vardı Muhterem Bey’inde fotoğrafta çıkmasını istiyordu. Fotoğraf Etem Bey tarafından çekildi. Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşı sırasında cephede çektirdiği ve basında ilk defa yayımlanan gülen fotoğrafı buydu.
Mustafa Kemal Paşa 18 Mart 1923 ‘ de Tarsus Şelalesinde.
17 Mart 1923, Tarsuslular Paşayı görebilmek için büyük bir coşku ile yolları doldurmuş.Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler kendilerine gösterilen sevgiyi neşeyle selamlarken, birden bir kadın yolunu keser. Üzerinde milis güçlerine ait kıyafetleri ile Paşa’nın ayaklarına kapanır ve gözyaşlarıyla;
– ” Bastığın toprağa kurban olayım Paşam! ” der.
Mustafa Kemal Paşa kadını kaldırmak için eğilirken, kadının Fransızlara karşı savaşan, kurtuluş savaşında bir çok cephede savaşmış “Kara Fatma” lakaplı ” Adile Çavuş ” olduğu kulağına söylenir. Atamızın böyle bir olay karşısında gözleri yaşarır Adile Çavuş’ a minnet dolu bakışlarla;
– ” Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın ” der ve Adile Çavuş ile birlikte yürümeye devam ederler.
–
–
Gazi Mustafa Kemal 30 Eylül 1924 Erzurum.
13 Eylül 1924 Erzurum Pasinler depremi sonrası, Atatürk’e çıktığı Anadolu gezisinde Trabzon’ a doğru giderken deprem haberi telgraf ile gelmiş ve can kayıplarını öğrenince rotasını Erzurum’a doğru çevirmiştir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yol, araç ve demir yolu eksiklikleri sebebiyle ancak 30 Eylül 1924′ te Erzurum’a ulaşılabilmişti. Deprem ile ilgili çalışmalar yapmış, kurulan heyet ile birlikte yıkılan bölgelerde incelemeler yürütmüştür. Atatürk’ün bu ilgisi depremden harap düşmüş bölge halkını umutlandırmış ve neşelendirmişti.
1925 ilkbaharı Ankara’da Mustafa Kemal, yerli-yabancı birçok tarım uzmanını davet ediyor ve Ankara’da büyük bir çiftlik kurmak istediğini söylüyor.
Uzmanlar endişeleniyorlar. Heyette yer alan bir uzmanın ağzından o anlar:
“Çiftlik yeri için uzun boylu dolaşmaya ve Ankara’nın çevresinde başta başka tabiat hususiyetleri aramaya lüzum görmemiştik. Sebep, basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri… Ağaç yok, su yok, hiçbir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve müsait şartlar taşıyan yerler nasıl bulunabilir?”
Uzmanlar yine de araştırmalarına devam ediyorlar ve bugünkü çiftlik yerini de inceliyorlar ama burasını, ‘tabiatın hiç cömert davranmadığı’ bir yer olarak,
değerlendiriyorlar. Hatta Tarım Bakanlığı uzmanlarından Schmit, “Bu öyle bir teşebbüstür ki, bu elverişsiz koşullarda ya sabır tükenir ya da para” değerlendirmesinde
bulunuyor.
Büyük Önder’in o dönemin modern tarım tekniklerinin ilk örneklerini, çiftliğe aktarmasıyla, o kıraç topraklarda; birkaç yıl içinde müthiş bir değişim yaşanıyor. Hatta mesire yeri olarak halkın ziyaretine dahi açılıyor.
“Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum.”
Atatürk, aynı gece Sarayburnu’nda halka şunları söylemiştir:
“Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek… Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz… Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek.”